78 poşet granül lavabo aç dökmüş, 23 şişe jel lavabo aç dökmüş, kaynatmış, 1 gece bekletmiş filanımdır... İŞE YARAMIYOR! Bir akşam kebapçıda elit bir şekilde kebaplarımızı pastırmalı humusa banarken biz, Ayşe şöyle dedi: Sucuk yapıyor musun? Tavada doğan yağı sıcak suyun altında lavaboya akıtıp, bunun çok zekice bir buluş olduğunu düşünüyor musun?
Evet, düşünüyorum ve haftada en az 1 kez (maksimum 2 kez) de sucuk pişiyor bu evde. Neyse... Malumunuz o yağlar aşağıda bir yerde donup, boruları tıkıyormuş. İyi ama bunca lavabo açıcıya, kimyasala dayanır mıydı bunca zaman? Bilemedim. Babamı aradım, tesisatçı çağıracağımı söyledim. Muhtemelen hiçbir zaman kendi işini kendi halleden bir insan olamayacağımı ve hayatım boyunca dış mihraklara ihtiyaç duyacağımı bir kez daha düşünerek, "Nasıl yani? Kendin açamıyor musun lavabonun altını?" dedi.
Lavabonun altındaki dolabı boşaltarak altına bir adet kova yerleştirdikten sonra, lavabonun haznesini açtım. İğrenç pis su iğrenç kokular yayarak kovaya boşaldı. Ağlamadım. Hazne bayağı tıkanmış. Donmuş sucuk yağları da bana borunun ağzından el sallıyor. İçini tuvalete döktükten sonra yeniden yerleştirdim. Sonuç: daha iyi, su yavaş da olsa gidiyor. Ama kesin çözüm olmadı. Sorun daha derinde. Sorun bende değil, boruda.
Üzerine iki salata malzemesi yıkadım, iki tabağı sudan geçirdim, yine isyanlardayım. Lavaboyu çekiçle parçalayasım var, ama gürültüye komşular gelecek sinirimi onlardan çıkartacağım. (Bir bok da yapamam gerçi, kusura bakmayın der kapıyı kapatırım.)
Sonra bir pazar akşamı ev sahibi arıyor, "Kombinin bakımını yaptırdın mı? Geçen sene de yaptırmadın Allah bilir..." diyor. Beynine soktuğumun iti, bu eski tesisatlı evinde oturup üstüne para veriyorum, bana mülteci muamelesi yapıyor. Pezevenk.
İstanbul'da herkesin kendisini, "ihtiyaç duyulan müthiş varlıklar" olarak görmesi ne acayip bir şey... Anadolu kökenli ev sahibim de öyle, The House Cafe'nin garsonu da... Bu boktan mahallede, bu boktan evde oturmasam başka bir yerde oturamayacakmışım gibi... O boktan kafede oturmasam, 2 adım ötedeki başka bir kafede oturamayacakmışım gibi... Sattıkları her neyse, gidiyor ya, rağbet görüyor ya, kimin talep ettiği umurlarında değil. Dolayısıyla talep edenin memnuniyeti de kesinlikle umurlarında değil.
Bir cumartesi günü gündüz vakti evde sıkılıyorum. Dışarı çıkabilir, vakit geçirebilirim, ama geçen ay fazla açılmışım, henüz ayın 8'inde fakirleri oynuyorum. Lavabo tıkalı, saçlarımın kesilmeye ihtiyacı var, ellerim manikürsüz ve spora gitmediğim için vicdanlardayım. Bu yaşıma kadar, bir yaşıma geldiğimde sıçrayacağımı hayal ederek yaşadım İstanbul'da. Amına koyayım 28'indeyim ve o sıçrama noktasını yakında, uzakta, hiçbir şekilde göremiyorum. Belki o sıçrama noktası hiç olmayacak ve ben hayatım boyunca borusu tıkanan boktan evlerde yaşamaya devam edeceğim. Bunu düşündükçe benim borularım tıkanıyor. Nefes alamıyorum.
O değil de, Mr. Muscle'ın granül lavabo açıcıları varmış. Gidere boşaltıyorsun, üstüne 1 kettle dolusu kaynamış su döküyorsun. Onu mu denesem acaba?
15 yorum:
Bizim burada bir laf vardır, "Ne Şam'ın şekeri, ne arabın yüzü" şeklinde. Sıçrama yapacaksın da başın göğe mi erecek Jelatin Hanım? Biz seni böyle de çok seviyoruz ;)
Bilvesile hanımlar günün de kutlu olsun.
Haci, kombinin bakimini niye sen yaptiriyosun ya? Kombinin bakimini yaptirmak ev sahibinin gorevi degil mi? Tamam , benim yasadigim yerde isler biraz degisik olabilir cunku lavabo tikaninca alt katta yasayan ev sahibine haber veriyorum o birilerini yollatip belese tamir ettiriyor, cunku onun evinin lavabosu nihayetinde. Ama hadi lavaboyu ve sucugu gectim, kombiye ev sahibinin essek gibi bakim yaptirmasi gerekmiyo mu ya!
Sansürsüz küfür geldiğine göre durum içler acısı bi hal almış demek ki
Biz seni seviyoruz jelo ama sen de dibe vuruşları ve kendini kemirmeyi seviyosun itiraf et
hardcore yazdığına göre tepe atmış, yanımda biri olunca daha çok geliyo bana bu sinir küpü haller, benzettim de. bak ahmet kırtok ne diyo önce bi izle: http://bikafalar.com/basarisizlik-hikayeleri/ne-kadar-materyal-varsa-o-kadar-yuk-vardir-ahmet-kirtok.html
gözleri kulaklarının az yanında olan bu adama göre (şimdi böyle dedim diye gözleri ensesinde bi sevgili yada başka bi şeyle terbiye edilmek istemiyorum , töbe töbe)en mutsuz günlerini hayatının en lux (bu kelime her zaman ilk anda sabunu hatırlatıyo bana, vizyona bak hey yavrum hey, baştan bazı şeyler pis kazındı beynime artık çok geç galiba ya, neyse) döneminde, manhattanda havuzlu evinde yüzerken yaşamış. onun için biz fukaralar ona imrenmeyelimmiş, mutluluk içimizdeymiş :) onu biz de biliyoruz yavrucum da, öğrencilikteki alım gücümüzü 3 katına çıkardık ama mutsuzluk diz boyu, çünkü o boktan alım gücümüz artarken ne çevremizdekiler ne biz aynı kalmadıkki, bi girdik ortama herkes 5 yıl önde bizden, sonra bu durum için bile sattığımız gençliğimiz, daralan hayal gücümüz, ve sürekli birilerinden geri kalmışlık hissi (ev olsun, kariyer olsun, çocuk koca balayı anasını satim parayla satın alınamayan o boktan şeyler de eklendi). bunca şey varken yakalamak istediğimiz, o havuzda biz de yüzelim sonra evet lan bi bok yokmuşu bizzat söyleyelim istiyoruz olanı biteni bu galiba. bu arada ne çok sevenin varmış :) oracle
kğfğr sizin gibi bir frankofona hiç yakışmadı jello. crox dene. 2 kere.
first world problems olmus jelo :-P
o degil de 28 bence sicrama noktasi gormek icin bence oldukca genc bir yas. bir 35 olalim, ondan sonra hala sefilleri oynuyorsak hakkimizdir kucuk emrah yapmak.
ayrica en kotu senaryoda ankara'ya doner, ayni paraya daha luks bir evde oturursun...
ay o evi de bilmesem rutubetli bir bodrum katında kulağını fareler kemiriyo filan sanıcam, amma abartmışsın be jella :) lavabo sinirine veriyorum ki ben londra'da, 120 yıllık bir evde de bunla uğraşıyorum, çok tanıdık. bugüne bugün ne evler, ne deliniveren kombiler, ne sinir bozucu ev sahipleri, ne 35 yıllık tesisatlar gördük, bu ne? keyfin bin kat yerinde, hahahayt yani (el bilekten bükülerek saç savrulur).
yemişim boruları, sucuk yağlarını. maksat ağzının tadı bozulmasın, huzurun yerinde olsun; evini, evde olmayı sev. bunların hepsi de var. sen bunlara sahip olmak için o eve gittin, evini ince ince işledin. ooh mis gibi de oldu; her köşesi tam sen! pikabını çalıyosun, hele bi de bana balık yapıyosun, tam oluyo. evcağızın cancağızın, daha ne?
lavabo için de çağır bi tesisatçı, olsun bitsin. ay derdine bak rica ederim, ben sana bunları söylesem bi kadeh martini koyup gülerdin! tabii ki sen boru sökmeyeceksin, sen jellasın, ihtiyaçlarını bırakıp lükslerini isteyensin, büyük düşün! fönünü çek, sigaranı yak, keyfine bak. aaaaaa.
bi daha böyle uzun uzun yorum bıraktırma bana rica ederim, keyifli yazılar okuyalım tatlı kıs.
ayrıca belirtmek isterim ki sıçrama yaşı olarak öngörülen yaş 28 değil, 35 hiç değil;) bilemedin 39 olmalı minimumda,yazan 35 lik mi ne;)?
deryik kalp kalp kalp ulan!
noldu bu hikayenin sonu? tesisatçı çağırmazsan ben göndereceğim sana, derde bak. bence hayatının hep çok güzel hatırlayacağın zamanlarını yaşıyorsun şu anda ama galiba saçların çok uzadığı için gözüne geliyor ve bunu göremiyorsun. bi proseccomuz olsa da içsek.
devletimizin giderleri tikanmis onun icin ne yapmamiz gerek onu konusalim
ay fenalik basti su lavabodan! yeni yazi nerde? halk lavabo mu okusun :(
sevgili yaptın yazmıyoprsun net
ay lavabo jelatini de tikadi
cok mutsuzum cok :(
ay lavabo jelatini de tikadi
cok mutsuzum cok :(
Yorum Gönder