İşimin havalı da bir yanı var ha.. Perşembe buluşalım
diyorlar, ben o tarihte Çeşme’deyim diyorum. Aa! Tatil mi? Yok iş için. “Öyle
işe can kurban.” diyorlar, gülümsüyorum. Peki öbür hafta buluşalım? Perşembe?
Ben o Perşembe Bodrum’a gidiyorum canım. Çüş. O ne biçim iş öyle? Sırıtıyorum.
Alaçatı sezonunu Mayıs Nisan başı açtım. 4 günüm daha bi devir teslim
işleriyle geçti. Merabalar merabalar. Sonrasında Bodrum’a yalnız gittim. İşler
bitince 3 gün üst üste gittiğim Marina’da 3. Gün, barmen kız, “Ooo? Geciktiniz?”
dedi. Biraz kitap okudum, biraz Candy Crush.
Haziran oldu, bana yine Alaçatı yolları gözüktü. Nasılsa Perşembe
sabahtan gidiyorum, bari hafta sonunu da birleştireyim. İşler bitti, ben
kendimi tek başıma elimde OT dergisiyle bir balıkçıda buldum. Sağ olsun mekan
sahibi yalnız bırakmadı. Azıcık sohbet, biraz rakı. Otelin avlusunda cila
birası. Cep telefonundan birkaç şarkı, İstiklal Marşı ve kapanış.
Bir de bakmışım ki ertesi gece hava kararmadan Alaçatı
Meydan’da bir mekanda içkimi yudumluyorum. Gündüzleri adamlar bana Merve Hanım
diyorlar. Merve Hanım’lar gün boyu kulağımda. Beach'lerde acar civelek kızlar bana Merve
Hanım diyorlar. Kumlarını saçarak bana limonata ikram ediyorlar. Hepsi neşeli,
hepsi güler yüzlü. Akşamları yalnız kalıyorum. Esnafın nabzını tutuyorum.
Whatsapp’ten Hande ve Barış’a laf yetiştiriyorum. Mekana giren yakışıklı
çocukların ‘90’lı olduğunu gerçekten uzun boylu olmalarından anlıyorum.
İstanbul’da her şey başka işliyor. Hem daha hızlı, hem daha
yavaş. Kafam dağınık. Kafam hep dağınıktı, şimdi daha da dağınık. Yaz mı geldi
diye? Ya da PMS’ten bu, diyeceğim. İkisi de değil. Yaz uzun zamandır ilk kez
iyi geliyor. PMS’im de geçti gitti. Ama hala yüreğim bir sıkışma evresinde. Evlilik
sezonuna girdik. Facebook’ta her an birilerinin nişanını, düğününü, kınasını
takip ediyorum. Ya da yaşça daha büyük tanıdıklarımın çocuklarının yıl sonu
müsamerelerini. Facebook’um her şekilde ya kabarık gelinliklerle ya da kabarık
balerin kız çocuğu fotoğraflarıyla dolu. Alaçatı da gelin doluydu.
Begonvillerin altında, mavi kapıların önünde naylon gelinlikleri ve 8 kilo
sprey sıkılmış topuzlarıyla poz vermekteydiler. Baktıkça sıcağın altında beni
evlendiriyorlarmış gibi bunaldım. Ben de düğünümü Alaçatı’da
yapıcam dedim kaldığım muhteşem otelin sahibine. Ama asla sokaklarda öyle
çirkin çirkin çekimler yapmayacağım. Tamam dedi adam, yaparız.
“Canım senin yaşın gelmiş, zamanın geçmiş, baskı var
üzerinde.” muhabbetine hiç girmeyin. Ay hiç orada, gelinde, damatta değilim. Siz bi evlenin de.. Daha
radikal bir değişim aradığım. Ama bilemedim şimdi nedir aradığım. Belki de 23
yaşında altında insanlar çalıştıran Buse Terim röportajını okuduğum için geldi
bunlar başıma. Kendimi sorguladım. Onu da düşündüm. Mekan sahibi 28'imde kurdum bu işi dedi, belki de ondan. Güzel ablam E. dedi, "E parası vardır, yer onlarındır, babası açmıştır." dedi. Yok dedim, adam aileden bir şey almadan açmış. Napayım adam öyle dedi. Üff.
Bu yazıyı okuysa güzel ablam E. bana laf eder. Şimdi sana bi
tokat atasım geldi der. Yazmayınca da niye yazmıyosun der.
Üffff.
4 yorum:
ahahahahaha kahkahalar senin icin minik prenses,
buse terim'i rol modeli belirleyen bir kesim geliyor peki buna napicaz?
3 ayda bir yazıyorsun. Kim takip eder ki seni? :))))
muh-te-şem tespit!
"Mekana giren yakışıklı çocukların ‘90’lı olduğunu gerçekten uzun boylu olmalarından anlıyorum."
sahi nedir bu bizim yaş grubunun kısa boylu erkek zalimliği?
buse terim kadar boş bakan biri var mıdır acaba? kendine hayrı yok teyzeler gibi giyinen stil danışmanı, hahahytt... mersinli sevgilim terk etti, sana gıcığım bu aralar o sebepten ayrıca!
Yorum Gönder