Bu cuma akşamı da marketten kaptığım birazcık mantı, bir kutu yoğurtla evin içerisine girmemle başladı. Kitap, film, Digiturk 423'te Yunan ezgileri filan derken, uyumuşum. Ertesi gün bir yağmur bir yağmur... Dün çektirdiğim fönüm bu gece beni idare eder. Paraya kıyar, caddeden bir taksiye atlar, Fatih'in yolunu tutarım. Niye Fatih'e gidiyorum? Çünkü üniversiteden arkadaşımın düğünü var. Altın almadım, yol üzerinde taksiciyi bir kuyumcunun önünde durduruveririm ne de olsa!..
Neyse giyindim kuşandım, mekân Fatih, düğün alkolsüz, hava yağmurlu. Dolayısıyla
Elimde şemsiyem, pullu apartman topuk ayakkabılarım ve fönlü saçlarımla Mecidiyeköy'den bindiğim metrobüsle kendimi Edirnekapı'da buldum. Altın işi de hayli yalan olmuştu bu arada. Ama o sırada, yanımda altınımın olmaması, o kadar küçük bir detay ki... Hatta yanımda biri olsa, gel gitmeyelim ya! dese, caaanım arkadaşımın düğününü kaçıracak kadar da öfkeliyim. Bir sonraki sahnede, beni Edirnekapı'da birtakım üstgeçitlerden, merdivenlerden geçerken, şakır şakır yağmurun altında bir ceylan gibi sekerken görebilirsiniz. İETT otobüs duraklarını bulup Fatih otobüsüne atladım.
Evde iPad'in haritasının söylediğine göre, düğün mekânı, Yavuz Selim Camii'ne yakın bir yermiş. Otobüste çaresiz bakışlarım ve tekrar ediyorum pullu topuklu ayakkabılarımla Yavuz Selim Camii'ni sorduğum insanların hayret dolu nazarlarına gark oluyorum. Birkaç durak sonra indiğim yerde, dev bir cadde üzerindeyim. Şöyle diyeyim, evet dev bir cadde düşünün. Hmmm, Valikonağı Caddesi'nden geniş, Bağdat Caddesi'ne yakın.. Yan yana yan yana gelinciler, nişan tuvaleti satıcıları, gece elbisesi dükkânları, yan yana yan yana kuyumcular, Simit Sarayı (şu an bir sihirli değnek verseler ve dünyada hangi gıda zincirini kapatmak isterdin? deseler. Tabii ki Simit Sarayı!), yan yana yan yana sünnet kıyafeti satıcıları, Hac malzemeleri dükkânları, güllü tesbihler filan...
Evden çıktığım andan itibaren ilk kez güzel bir şey olmuştu. Hayat çok acayipti. 1 saatlik yolu 20 dakikada aldığım yetmiyormuş gibi, resmen 10'da 1 maliyetine gelmiştim! Kuyumcudan çıkıp mutlu mutlu (gerçekten mutluydum!) düğün mekânına doğru 10 dakikalık yürüme parkuruna başladım. O an, geçen sene Stradivarius indiriminden sırf manyakça parlak diye 50 TL'ye aldığım ayakkabının sağlamlığına + rahatlığına hayran kaldım!
Davetiyede söylenilenden yarım saat önce düğün yerindeydim. Geline sarıldım, damatla tanıştım, onlara geliş maceralarımdan söz ettim, yarı karanlık bir odada aynadaki aksimi inceledim. Evet, saçlarım biraz yağmurdan ıslanmış ve kabarmıştı belki; ama hiç de fena değildi! Gelinle damadı öpüp yerime geçtim. Uzun zamandır görmediğim arkadaşlarımın keyfini çıkardım. Ne zaman ki düğün boyunca çektirdiğimiz fotoğraflardan 1-2 tanesini görme şansına eriştim, işte o zaman duru güzelliğimin bir kez daha farkına vardım. Artık patlayan flaşın saçlarımın ön kısmındaki minik minik kıvırcıları daha da belirgin hâle getirmesinden mi bahsedeyim, yoksa yağmurlu rüzgarı yiyen suratımdaki ebleh pembelikten mi.. Şüphesiz ki bilhassa akmış siyah göz makyajımla, gelinden sonra gecenin en güzel kızı bendim. :))))
5 yorum:
Ha ha haaaaaa :))) cok guldum cokkkk....
Çok iyi!
he şöle. yani öyle asortiğim böyle elitistim yerine sade okununca sevinilen bir yazı daa hoş. cınım benim çav.
öfff her şeyi bi ciddiye alma be adsız. gülüp geçelim hayata, elimizde flüt şampanya kadehlerimizle..
biraz daha havyar?
havyarın berjerin bordo kadife elbisenin en yakıştığı bohemlerin bohemi jelatin öldürdün beni gülmekten. şampanyalar aksın seller olsun sana. üst geçitten seken ceylanla duru güzellikte tavan yapmış star olmuşsun. sevgiler... oracle
Yorum Gönder