28 Temmuz 2015 Salı

KAŞ

2009 Kasım ayında başladığım kariyerimde zannediyorum hiç 4 iş gününden fazla izin yapmadım. Ekonomik durum, tatil arkadaşı bulma konusu, işten uzun izin alamama sorunları vs. ile hep long week-end'lerle tatmin ettim yaz tatili heveslerimi. Bu sene ilk kez, Bankamın bana verdiği yetkiye dayanarak 10 iş günü izne ayrıldım.

Bayramı Ankara'da havai fişeklerle kutladıktan sonra geçtiğimiz salı günü 1 haftalığına Kaş'a gittim. Kocaman kaplumbağalarla yüzdüm, teknenin üstünden atladım, su altında sessiz sinema oynadım, tatilciliği biraz abartıp kanoya bile bindim. Kaş'la ilgili hazmedemediğim birtakım esnafsal problemler var tabii. Ama genel anlamda kasıntısız, uygun bütçeli, güzel denizli bu tatil bana çok iyi geldi.

Sanıyorum ki İstanbul'da yaşayan insan, ufak tatil yöre esnafının minik beyniyle turist kazıklama cürretine tahammül edemiyor. Varan 1: Kimselerin yere göre sığdıramadığı tekne turlarından birini satın almak için girdiğiniz ofislerde, size detaylı bir sunum yapılıyor. Sunumun ve acar acenta satışçısının anlattığı: Lezzetli yemekler, keyifli ve uzun yüzme molaları, maksimum 40 kişinin bulunduğu teknelerde ferah seyir keyfi, 18.30'da Kaş Liman'a dönüş.

Gerçekte olan: en az 60 kişinin bulunduğu teknenin üst kısmında öyle dipdibe güneşlenmek ki yandaki kızın dizleri senin ağzına girmek, işaret parmağınız kadar ızgara tavuk ve yanında vasat zeytinyağlılar, maksimum 30 dakikalık 3 yüzme durağı, Simena adında eski bir Likya köyünde acentanın muhtemelen komisyon aldığı bir dondurmacıda 1.5 saatlik bekleme molası. 17.30'da Kaş Liman'a dönüş.

Anladığım kadarıyla zaten tüm turlar da bu şekilde. Ki bu çok büyük bir problem de değil aslında. Benim takıldığım, var olan turun satışçılar tarafından İstanbul'da bile görmediğimiz bir pazarlama stratejisiyle yalan yanlış vaatlerle satılması. Yeme beni esnaf arkadaşım, ben concrete jungle'ın göbeğinden gelmişim, yalanı & riyayı İstanbul taksicisinden öğrenmişim. Beni, az kıvrımlı taşralı beyninle kandırmaya çalışma. De ki, "Abla verdiğiniz para mazota bile yetmiyor, yani tur bu, yersen... Ama deniz güzel, yüzersiniz bak.." 

Kandırma beni, kıyma bana. SİNİRLENDİRME BENİ!

Varan 2: Kaş akşamlarında rezervasyonsuz şöyle bir tatlı rakı-meze keyfi yapayım gibi bir durum yok. 1 gün önceden rezervasyonunuzu yapmak durumundasınız. Tıpkı bir cuma akşamı İstanbul'da yapmanız gerektiği gibi! İlk gecemizde arka arkaya, Bahçe Balık, Bahçe Restaurant, Nereid Meyhanesi, Ruhi Bey Meyhanesi ve Bi Lokma'dan geri çevrildik. 2 kişi olduğumuzu gören Ruhi Bey bizi reddettiği gibi, arkamızdan gelen 6 kişilik grubu gözlerimizin önünde buyur etti. Çünkü ondan daha fazla para kazanacak. Kaş esnafında da son birkaç yıldır insanların bölgeye akın etmesiyle beraber biraz şımarma, deyim yerindeyse biraz göt kalkma gibi durumlar söz konusu olmuş.

Ertesi akşam rezervasyonla Nereid'in üst katında çok şahane bir yemek yedik manzaraya karşı. 2 gece sonrası için Ruhi Bey'e önceden rezervasyon yaptırmıştık. Girer girmez 1 gün önceden aradığımız hâlde tam giriş kapısının önünde dandik bir lokasyonda masa verdiklerini gördük.

Galiba mekanlarda sindiremediğim detay şu: zaten kalabalık olan grupları dipdibe yerleştirdikten sonra, sırf mekanı biraz daha değerlendirmek için tam kapı önüne masa atmaları. O masa, "daha çok para kazanmalıyım masası". Çünkü ben aptalım ve kişi başı 90 TL'lik hesabı insanlar girip çıkarken sırtıma çarpsınlar, garsonlar servis yaparken kafama buz kovasını geçirsinler diye ödüyorum. Ruhi Bey'in de yaptığı tam olarak bu oldu.

Tam bu noktada, hayatımda hiç yapmadığım bir şeyi yaptım, "Oturmayalım." dedim, mızmız ve huysuz kız damgası yeme pahasına. Neyse ki Ruhi Bey arkamızdan çok ağlamadı, 5 dakika sonra masaya yeni müşteri bulmuştu bile. Peki BİZ NE OLACAKTIK?

Ufak bir gerilim yaşadım tabii. Neyse ki hemen yakındaki Şako'da 2 kişilik bir masa tam da bize göreydi. Tanrılar mızmız ve huysuz kız olmama izin vermiyordu. O kız olmam için hâlâ vaktim vardı.



Şako'da bizimle ilgilenen garsonun sempatikliğinden mi bahsedeyim, fiyatların diğer mekanlara nazaran daha uygun olmasına mı, mezelerin lezzetine mi, ızgara ahtapotun nefasetine mi değineyim bilemiyorum. Ama Şako iyi, Şako güzel. Kaş'a giderseniz, kendilerine bir gece vakit ayırın.

Şöyle bir okuyunca yazdıklarımı, tam 35 yaş üstü hiçbir şeyden memnun olmayan kadınlar gibi konuşmuşum gibi geldi. 35 yaş üstü hiçbir şeyden memnun olmayan bir kadın olmakta da problem yok tabii ki. Aksine, o kadınların hak yedirmeyen duruşuna hep saygı duyarım, ama o tavır bana biraz yorucu gelir. Hem kendilerine, hem de yakınlarındakine karşı... Ben genel anlamda böyle biri değilim. Çoğu zaman her şeyden mutlu olurum, yanımdakinin kanını emmem. Benimki genel olarak daha ezik bir duruş, aman tatsızlık çıkmasın, aman kırk yılda bir geliyoruz oturalım gitsin, AMAN AĞZIMIZIN TADI BOZULMASIN ALİ RIZA BEY. İşte benimki de her daim plaza insanı tarafından pompalanan Kaş ve Kaş esnafına dair başka bir gözlem olsun.

Bu kadar yazdım, silmeyeyim.

11 Temmuz 2015 Cumartesi

NELER OLDU?

1-2 tane "Neredesin?" yorumu, 1-2 de eş dost ittirmesi olunca, şurayı aylardır açmadığımın farkına vardım. Hem yazacak bir şey olmaması, hem elimin gitmemesi filan... Zannedersin ki eskiden o parti benim, bu parti benim geziyordum. Saçmalık. Oysaki şimdi eş dost iteklemeden yazmıyorum. Güzellik yarışmasına katılıp da, "Arkadaşlar zaten hep güzel olduğumu söylerdi, benden habersiz boy ve mayolu fotoğrafımı çekip yarışmaya göndermişler.." diyen kızlar gibiyim şu an. Siz yine de arada bir arayıp sorun beni, yorum bırakın, saçlarımı okşayın, yanağımı sevin ya da ne bileyim fotoğraflarımı güzellik yarışmasına filan gönderin.

Parti demişken, size günlerden bir gün Kıvanç Tatlıtuğ ile aynı partiye katıldığımı anlatmış mıydım? He anlatmıştım tabii... O zaman TEKRAR ANLATAYIM! Pff, şaka şaka.



Haziran'ı Barselona'da karşıladım. (Oha kızdaki şu havalı girişe, şu endama, şu boya posa bakın hele!) İnanmazsınız ama öyle. Piyangodan harika bir şekilde çıkan bu tatil, bana harika geldi. Dönerken 3 şişe cava getirdim. 5 gün boyunca bir sürü güzel şey yedim Barselona'da, nefis içkiler içtim. Ama hiçbiri otele eşyalarımızı bıraktıktan sonra Park Ciutadella'da dandik bir büfeden aldığımız Estrella biraların ve 1 paket domatesli fesleğenli Lay's'in yerini tutmadı.

Yeşil bir alan, yeşil alanda istediğin içeceği içebilme izni ve bunu rahatsız edilmeden yapabilme özgürlüğü. Ne yazık ki, bu ülkeden ayrıldığım ilk anda yoksunluğunu hissettiğim en büyük şey bu oldu. Dünyanın en basit, ama Türkiye'de yaşarken uygulaması en zor isteği. Yeşil alan, o yeşil alanda istediğin gibi oturmak.

Bir şehri güzel yapan yer o şehrin Boğaz'ı filan değildir. İnsanıdır, insanların sana gösterdiği saygıdır, işten eve gelirken Barboros Bulvarı'nda manyak bir dolmuşçu yüzünden ölüp gitmeyeceğini bilme garantisidir. Dolayısıyla "ımı istinbil çık biyili, ımı istinbil bik bik bik sik sik" diyen dostlarımın kafasına tencereyle vuruyor, saçını enseden topuz yapmış didaktik bir Bakırköy teyzesi olarak bu salonu terk ediyorum.

Yine görüşelim.