24 Kasım 2014 Pazartesi

HARNUP PEKMEZİ

Kim bilir daha önce kaç kez gördüm o rüyayı... Annem, babam veya kardeşim kansermiş. Rüyamda bir ağıt içerisindeyim, büyük bir üzüntü. İçimi koparır gibi ağlıyorum, ağlayarak uyanıyorum. Uyandığımda şükürler olsun diyorum, rüyaymış. Kalkıp bir bardak su içiyorum. Çünkü annem, ne zaman kötü bir rüya görsem, "Suya anlat." der. "Ya aç çeşmeyi içinden geçir rüyanı, kalkıp bir bardak su iç ya da..." Kötü rüyalar suyla beraber akıp gider çünkü.

Geçen hafta yine bir rüya gördüm. Elimde, tam da Bilal'e anlatır gibi yazılmış bir pataloji raporu. Akciğere metaztaz yapmış, filan yazıyor. Normalde, 8 Kasım'dan önceki hayatımda gördüğüm bir rüya olsa bu, biliyorum ki ağlayarak uyanırım. Nasıl bir dinginlik, sabır çökmüşse içime rüya içinde, "Tamam..." diyorum, zaten kemoterapi alacaktı, akciğerler için de bir kür uygularlar artık. İleri seviyedeki tıp bilgim işte rüyamda bu kadarcık bir fikir yürütmeme izin veriyor. Hayat ne tuhaf. Çok üzgünüm; ama kocaman ağlamalara gark olmuyorum artık.

Ki kendimden bunu beklemezdim. Ben zannederdim ki ailemden birinin başına böyle bir şey gelse, yanında katiyen güçlü duramam. Meğer durabilirmişim. Bunu öğrenmesem iyi olurdu. Öğrenmiş bulundum.

Herkes bize, "İyi düşünün." diyor. Biz anneme, "İyi düşün." diyoruz. Bir noktadan sonra sanıyorsun ki, bu zamana kadar hep kötü düşündüğün için gelmiş bunlar başımıza. Ama gerçekten, samimiyetimle söylüyorum hiç kötü düşünmemiştim. Biyopsi raporunun tabii ki temiz çıkacağını düşündüğüm gün, sırtı açık elbisemi giyip işe gitmiştim. Bir Cuma günüydü. 14 Kasım. Akşam önce rakı balık yapacak, ardından Selami Şahin'e gidecektik. Pazar günü İstanbul Maratonu'na katılacaktım.

Annem iyi olacak. Bunu çok istiyorum. İyi düşünüyorum. Ama çok korkuyorum.

Bu yaşıma kadar metaztaz ve pataloji kelimelerinin nasıl yazıldığını öğrenmediğimi fark ettim bu süreçte. Normalde buraya bir şeyler yazarken emin olmadığım kelimeleri TDK'ya teyit ettiririm. Bu sefer yapmayacağım. Öğrenmeyeceğim. Kimse öğrenmesin. Öğrenmek zorunda kalmasın.


7 Kasım 2014 Cuma

7KASIM

Bu Kasım ayı challenge olayı daha 6. günden bozdu beni.

Dün gece erken yattım, pırıl pırıl uyandım. Hava müthiş, bugün cuma ve saçımdaki bombastik düğün fönüyle akşam evde balık pişiririm artık.

Züğürt tesellisi demezseniz eğer; güvenilir ve iyi kalpli insanlarla çalıştığım için kendimi şanslı hissediyorum bazen.

Görüşmek üzere.

5 Kasım 2014 Çarşamba

5KASIM

Günleri doldurmakla geçiyor ömrümüz...

"Bu pazartesi nasıl geçecek?"
"Bugün de salı; ama ben bugünü sabah uyandığımda çarşamba zannediyordum."
"Neyse haftayı ortaladık".
"Tamam ya; bak bugün perşembe?!"
"En azından cuma!"

Ne olacaktı halimiz?

4KASIM

Gone Girl sağ olsun, 2014 - 2015 sonbahar sinema sezonunu hayli güzel açtık. Ben galiba hiçbir zaman, Ben Affleck'i, sırf bir klipte Jennifer Lopez'i teknede poposundan öpen adam olduğu için ciddiye almayacağım. Gone Girl'de de almadım; ama sağ olsun senaryo kurtardı. Gone Girl'e gidiniz.

Bugün de Yiğit'in gazıyla kendimizi The Judge'da bulduk. Evladım sinema biletleri olmuş kişi başı 18 milyon! Ne diye evde korsandan kendimizi yaya yaya izleyeceğimiz filmler için kendimizi sinemalara kapatıyoruz? Ha bana kalsa Çağan Irmak'a gider, birkaç damla gözyaşı dökerdik. Ama sinsi biletleri alıvermiş bile. Neyse zaten The Judge da Babam ve Oğlum'u aratmayacak bir hâllerdeydi. Yabancılık çekmedik. Yiğit galiba filmi sevdi.

Robert Downey Jr hoş çocuk... Sevgilisi var mı acaba ya?


3 Kasım 2014 Pazartesi

3KASIM

Çocukluğumdan, Mersin'e ait bazı anlar var. Mutlu anlar. Genel anlamda mutlu bir çocukluk geçirmeme rağmen, pek huzurlu bir çocuk olmadığımı biliyorum. Bununla da çok sonradan barıştım. Eleni barıştırdı.

Neyse...

Mersin'in evleri panjurludur. Neden bilmiyorum, birçok evin beyaz plastik panjurları olur. Belki hep çok güneşli olmasından, belki annem yağmurdan camların kirlenmesini hiç istemediğinden... Geceleri kapatırız, gündüzleri açarız. (Ay ne kadar ilginç!) "Panjuru çekmek" var mesela, bir ip yardımıyla tamamen yukarı kaldırıyorsun. Panjuru açmaksa, öne doğru ittirmek işte. Aydınlık, ama gölge... (Bu kadar uzun ve anlamsız bir ayrıntıyla anlatmamın sebebi, Ankara'da da İstanbul'da da pek panjurlu evle karşılaşmamış olmamdır, affola.)

Şu çirkinliğe bak, tövbe Yarabbim!

Bazen, sanıyorum sabahları karanlığa uyanmayalım diye, panjurlar önde uyuyoruz. Yağmur yağıyor geceleri, sanıılanın aksine Mersin'e çok yağmur yağar kışın, yağmurun damlaları pıtır pıtır panjura düşüyor. Diyelim ki uyandın o pıtırtının sesine bir gece vakti. Ertesi gün tatilmiş diyelim. Hava karanlık, ertesi gün tatil olduğunu biliyorum. Uykunun içinde tarifi imkansız bir mutluluğa boğuluyorsun. Öyle anlar sanki, hayatın insana verdiği küçük hediyeler gibi. Belki bembeyaz bir Ankara sabahına uyanıp, okulların tatil edilmesi gibi büyük bir hediye değil; ama işte küçük sürprizler... Şunun şurasında 30'uma 2 kalmış. Hâlâ çocukluğumun mutlu anları denilince, Süper Baba gecesi annemin güzel bir yemek yapması değil de bu geliyor aklıma. 

2 Kasım 2014 Pazar

2KASIM

Heyecanla bir şeyler anlatırken ben, beni pürdikkat dinleyen birilerinin olması kadar beni mutlu eden bir şey var mı? Çok az. Heyecanla yazdığım bir şeyi, pürdikkat & zevkle okuyan birilerinin olması belki de... Dolayısıyla karşı cinsle temaslarım sırasında da X kişiye olan ilgimin en belirleyici özelliği, öğrendiğim / yaşadığım bir şeyi anlatma arzusunun dozu oluyor. Nasılsa dinlemez, nasılsa dalga geçer, nasılsa umursamaz hissiyatı berbat bir duygu. O berbat duyguyu hissettiren adama takılıp kalmak ise bambaşka bir basiretsizlik. Basiretsizliğim. Hâlbuki bekleme yapma ticari, yürü git! Öyle değil mi? Yürüyüp gitmeyi bir türlü beceremiyorum.


1KASIM

1 Kasım:
Yüzyıllardır kışlık bir düğüne gitmemenin azabı: tuvalet üstüne trençot şıklığı gibi bir şeymiş meğer. LCV yaptığım kız telefonda, 1 mi yoksa 2 kişi mi geleceksiniz diye sormuştu. Ben de "1 geleceğim ama orada 2 olmayı planlıyorum." dedim. Telefonun ucundaki kız, "Tamam ama  o zaman lütfen saçınıza bu sefer daha sağlam dalgalar yaptırmayı ihmal etmeyin." dedi. Suratına 
kapattım. Terbiyesiz kız.