Seninle Viyana kapılarından boş dönmezdik bence... Şehzade Must.
Öyle Bir Geçer Zaman Ki'yi sevmiyorum. Bir kere, çok ağır, çok ağlak. Karakterlerin hepsi gerizekâlı. Berrin'den hiç hoşlanmıyorum. Ahmet'ten. O baba olacak adamın ağzını burnunu kırarım zaten. (Neyse ki ölmüş zaten.) Mete'nin ergenlik döneminin sadece 4 gün sürmesini zaten çok saçma buluyorum. Mete'nin bunalım döneminin yıllarca sürmesini daha da saçma buluyorum.
Diziyi madem sevmiyorsun, neden izliyorsun diye sorsanız, sadece fragmanlardan takip ederek bu kadar bilgiye eriştiğimi söyleyebilirim. Ciddiyim. Aylin'le Soner iyiydi, Aylin ölmeseydi...
Bu sene şöyle bir bakayım dedim, Osman'ın büyümüş hâli ne güzel bir çocuk-adammış öyle. Ne güzel bakan bir çocuk oluvermiş Osman. Cidden büyüyen kendi olsa, hakikaten öyle güzel bakacakmış gibi.
Malum geçen sene şevkle takip ettiğim tek dizi olan Fatmagül'ün Suçu Ne? (We Need To Talk About Fatmagul) de bitince, ben mala bağlayan gomşu teyze gibi ortada kaldım. Yaz sonu İşler Güçler'e başladım, Suskunlar'ı internetten takip ediyorum. Muhteşem Yüzyıl'ı ise takip etmeyi çok önceleri bıraktım.
Bu sezon biraz da Şehzade Mustafa'nın (Mehmet Günsür) gazıyla Muhteşem'e yeniden dönüş yapayım dedim. Öyle oldu böyle oldu, Muhteşem'de 3. sezonun 3 bölümünü geride bıraktık. Ammavelakin Cansu Dere'ye zerre tahammül edemediğimi dün akşam döktüğüm kurdeşenler sırasında fark ettim. Abisi o kadın çirkin miydi? Ben o kadını güzel buluyordum, ne zaman çirkinleşti? İlk bölümde hardcore rum aksanıyla Acem kızını canlandırırken, şu an nasıl oluyor da bambaşka bir aksanla bir Süryanı kızını canlandırıyor mesela? "SULTANİM?" nasıl bir şey? O, sultanim dedikçe, ve hatta kalan tüüüüm "ı"ları "i" olarak telaffuz ettikçe ben kollarımı parçalamayayım da ne yapayım.
Dolayısıyla her zaman Hürremciydik, şimdi daha da Hürremciyiz reyis. Ha, onun da saraya gelmesinin ardından seneleeeer geçmiş; Türkçeyi hâlâ aynı tonlamayla konuşmasına kıl mıyız, kılız. Ama Hürrem'in kredisi yüksek. Neyse Muhteşem'i bir kenara bırakalım.
HUZUR SOKAĞI'NIN FARKINDA MISINIZ?
Önce Ahmet Hakan yazdı, dedi ki böyle böyle, 80'lere bir zamanlar damgasını vurmuş sevimli bir kitap olan Huzur Sokağı, dizi oluyor. Dizi de tabii ATV'de izleneceği için ATV'de yayınlanıyor. Tamam mı, tamam. İlk bölüm tekrarına bir hafta sonu takıldım, aynen öyle takıldım kaldım. Ne olduğunu anlamadan diziye kaptırdım gittim. Diyaloglar: SAÇMASAPAN. Oyunculuklar: rezalet! Gerçekçilik: SIFIR! Bu dizide beni neyin çektiği ile ilgili en ufak bir fikrim yok. İlgi çekici tek yanı, Samanyolu TV dışında izlediğimiz bir dizinin karakterlerinin türbanlı olması. Hani... Nasıl olacak?
Tüm dizilerde olduğu gibi burada da; tüm zenginler ve içki içen insanlar kötü kalpli, oyunbaz, şımarık. Bunun yanında muhafazakar kesim, o türbanlı kızların aileleri filan, dünyanın en iyi insanları. ŞAHANE bir segmentasyon. Bu arada zenginlerin "iyi kalpliliğe" en dönük insanı olan kızla, muhafazakarların üniversite okuyan, yüzünü Batı'ya dönmüş yakışıklı oğlu (ki bu Kutsi oluyor!) arasında tehlikeli bir yakınlaşma doğuyor. Haa, bu arada Kutsi'nin mahalleden türbanlı bir yavuklusu var. Ama kızcağız okumamış, bir kreşte çalışıyor, gözü Kutsi'den başkasını görmüyor; ama Kutsi kıza biraz mesafeli. Evet, kız bunun değerlerine çok uygun, aileleri çok yakın; ammavelakin Kutsi'de kıza karşı herhangi bir tutku, kalp çarpıntısı yok. Kutsi'nin kalbi Zengin Feyza'ya çarpıyor gibi oluyor. Kutsicim, kalp çarpıntısı çok önemli. GO FOR IT!
Ki, Kutsi'nin yandan yandan gönül vermeye başladığı zengin kız Feyza'yı da görseniz, kalp çarpıntısının sebebini anlayabilirsiniz. Feyza sürekli donla geziyor! Dolayısıyla kız, Kutsi'nin hayatı boyunca görüp görebileceği 2 bacağın 2'sine de sahip olduğu için, Kutsi'nin aklı başından gidiyor, mahalledeki türbanlı kızcağızı unutuveriyor.
Yani dizi, aynen böyle, keskin sınırlarla belirlenmiş, ayrılmış. Mini etek giyip, içki içen kızlar var, bunlar KÖTÜ! Bir de türbanlı kızlar, Mevlana okuyan oğlanlar, iftar sofrası kuran anneler var: bunlar CİCİ.
Nerede okudum, kiminle konuştum hatırlamıyorum. Ancak '80'lerde kitabın bir patlama yaratmasının en büyük sebebi, o dönem hakikaten de üniversite okuyan muhafazakar çocukların, mahallelerine / memleketlerine döndüklerinde o kültür seviyesinde kızlarla tanışamıyor olmaları. Dolayısıyla, o dönem için kitap ciddi bir sosyolojik konuya parmak basıyor.muş. Ammavelakin, zaten şu an Kutsi herhangi bir devlet üniversitesine gitse, kafa yapısına uygun bin tane türbanlı kız bulur. (Ha, kız yüzde 95 ihtimal mezun olur olmaz evlenir ve işi bırakır, o ayrı mevzu... Ama en azından o flört aşamasında bir sıkıntı yaşanmaz.)
Yalnız şu noktada, Kutsi'nin o koruyan kollayan, pozitif ve dingin hâllerinden az da olsa etkilendiğimi utanarak fark ettim. Bu da benim guilty pleasure'ım olsun: Kutsi'nin bakışları. Yani hâl böyleyken ben sanırım Kutsi'den hoşlanıyorum. Tövbe yarabbim, ne diyorum ben. Şaka şaka.
Bu arada kitap, çok uzun bir zaman dilimini ele alıyor.muş. Yani kitaba göre, Feyza hakikaten örtünecek, Kutsi'yle evlenecek ve hatta biz onun kızının yaşantısına tanık olacağız. Bakalım Kutsi'nin pilavlı feyz dolu âşık bakışları bizi kaçıncı episoda kadar heyecanlandıracak.