30 Aralık 2011 Cuma

Bitti mi?

Merhaba,

Tarihlerimiz 29 Aralık Perşembe akşamını gösterirken, hala daha arzuladığım Yeni Yıl ruhuna giremediğimi acıyla bildiririm. Ağaçsa ağaç, hediyeyse hediye! Departman içi çekilişe bile katıldım, ekmek çıkmadı. Zaten hediyeleri de gelecek Cuma verecekmişiz. Belki gecikmeli de olsa /az da olsa coşarız.

Yıllardır bence, benim için Yılbaşı dediğin aile günüdür. Şarap içip bir sürü yemek yeriz. Sonra her şey eski haline döner. Dolayısıyla ben de atladığım gibi uçağa, Ankara'ya gidiyorum. Uçağın kalkış saatinden 3 saat evvel Taksim havaş için yola çıktım, kapıların kapanmasına son 5 dakikada yetiştim. Bu arada, ben uçağa yetişemezken "hasiktir lan? Acaba yetişemememde bir hayır mı var? Yetişemiyormuşum, çok ağlıyormuşum ama sonra uçak düştügünde çok seviniyormuşum.. İyi ki kaçırmışım diyormuşum" gibi düşünceler gecti aklımdan... Yalniz ibneliğe gel, millet öldü diye üzülmüyorum, son anda yırttım diye seviniyorum, diye düşünürken... Bu tatsız düşünceleri zihnimden kovaladım. Neyse ki Business'tan geçerken, kendi halinde tatlı tatlı oturan o.sm.an g*kce.k'i gördüm. Rahat bir nefes aldım. Siyasilerin çocuklarının bulunduğu uçaklar düşmezdi. Kennedy mi ayol bunlar?

Neyse açtım iPad'imi yazıyorum. Eğer bunları okuyorsanız sağ salim inmişim demektir.

Bu arada insan bir bölüm bile Pan Am izledikten sonra insanın bunlara burun kıvırası geliyor.

Bu arada tüm tv programları, dergiler, web siteleri konusuzluktan "biten yılın en'leri" tarzı bölümler yapıyor ya, ben de öyle bir şey yapayım dedim. Bakalım nasıl olacak?

2011'in en güzel reklamı: Snickers tüylü bamya

En güzel filmi: İncir Reçeli, deeeeeeermisim. Saçmalamayın lan iğrenç bir film o. Hmmm, en güzel filme karar veremedim. Hangisini seçsem acabaaaaa?

En güzel Türk filmi: Tamam Türk filmi olarak İncir Reçeli! Ayyy saçmalamayalım.
Tabii ki değil. Bence Kaybedenler Kulubü 1, Dedem's people 2.

En iyi hareketi: Kesinlikle Uruzpu Seyhan! vakası.

En bomba haberi: Tabii ki İbrahim Tatlises'in vurulması, ardından hayata dönmesi!!

En skandal olayı: 1) Futbol'da şike 2) Ayşe Özyılmazel Ali Taran evliliği. Hatta bunlar yer bile değiştirebilir.

En güzel Türkçe şarkısı: Ajda Pekkan ft. Tarkan - Yakar Geçerim.mp3 ve Sezen Aksu - Unuttun mu Beni arasında seçim yapmam zor.

En güzel yabancı şarkı: Adele - Rolling into deep ve de Gotye - Somebody That I Used To Know

Evet daha yavan bir liste yapamazdım.

Ankara'ya sağ salim geldim bu arada... Neredeyse 20 saat oldu.

Herkese güzel bir yıl dilerim.

26 Aralık 2011 Pazartesi

NEEEEEY?

Tükenme noktasına gelmek üzere olabilirim. Bilmiyorum. Birileri sınırlarımı zorluyor olabilir. Bilmiyorum. Belirsizlik içimi yiyor kemiriyor, 2 ay sonra evsiz kalabilirim. Bilmiyorum. Ağrım var. Ayaklarımı sıcak tutup bol su içmem lazım. Bilmiyorum. Bu semti seviyordum, ev arkadaşımı seviyordum. Bilmiyorum. Ben yalnız kovboyum, suratsızım, sustum mu susarım, kimselere gelemem... Ama şimdiki ev arkadaşımla güzel bir ritmimiz vardı ve bunu başkasıyla yakalayamayacağımı biliyorum. Bilmiyorum. 

'90'lı stajyerimiz bugün ofise tektaş yüzükle geldi. Üst kattan '87'li P.'nin yüzüğü çoktan parmağında! Hepiniz evlenin anasını satayım. Hepiniz evlenin. BOK VAR ÇÜNKÜ!

3 saatlik uykuyla duruyorum. Hastayım ve yorgunum. Tüm gün beynimi aldırmış gibi dolandım, durdum. Akşamüzeri müdürüm, "Bilmem ne raporunu istedin mi?" dedi. Koyun gibi suratına baktım adamın. "Tamam." filan dedim. "Takip edeyim..." 
Kendisi kibar ve sabırlı bir insan olduğu için, "Ben mi takip edicem dangöz? Tabii ki takip et! Takip edeyimmiş... Sssalak!" demedi! Neyse ben tabii ki takip etmeyi unuttum. Eve geldiğimde rapor Blackberry'me düştü. Aneeem, zaten sabah istemişim ben o raporu. Raporu istediğim kişinin, "Ancak akşama gönderebilirim." dediğini de unutmuşum. 

Hadi 2012 gel de 1 yaş daha büyüt beni. 
2011'de, 2010'daki hâlimden daha iyiysem; 2012'de awesome! filan olmam gerekir.


25 Aralık 2011 Pazar

BENİM HERİF...

"Türk'e Hıristiyanlık yakışır." geyiklerimiz vardı üniversitede, böyle abuk sabuk şeyleri uluorta dediğimizde farklılığımızı kanıtlayacağımızı sandığımız dönemlerde... Neyse gün oldu devran döndü, artık bu tür radikal çıkışlarımız yok belki de; ama... bu süslemelerin ucu bucağı yok mu be arkadaşım? (Bu iki cümlecik biraz alakasız olmuş sanki?) Bizim sokağın bulunduğu caddede bombastik bir elektrik kullanımı söz konusu. sokağın başına dev bir ağaç diktiler, her geçtiğimde toplarını sayıyorum, acaba kaç günde çalınacak o süslemeler diye! Hasbelkader Hıristiyan bir toplum olsaydık ne yapacaktık, çam ağaçı ışıklarını kafamıza mı dolayıp gezecektik, ÇOK MERAK EDİYORUM. Neyse ben böyle aman efendim, yeni ruhuna da hiiiç giremedim derken, ama yine de "O", yılbaşında burada olmayacak diye pre-yılbaşı yemekleri organize ederken, birden bire 150cm boyunda bir yeni yıl ağacım oldu! Benimle aynı boyda diyebiliriz. Hayatımda aldığım en güzel yılbaşı hediyesini, O verdi. Önce kurduk, sonra gelsin şampanyalar, kağıtta kuzular, pilavlar ve salatalar! Aha da ağaç böyle bişi:


Hay aksi şeytan yaaa! Ekranda oynayan Keşanlı Ali ise benim entelektüel ve çokça bobo yaşantımdan bir kesit... Olacak iş değil... Halbuki ben evde hep Moviemax Festival izlerim.

9 Aralık 2011 Cuma

HIGH TECH ME

Dil balığı! Dil balığı! Senin gözün yok mu?


Tanrım! Blogger'ın yeni arayüzünü kullanıyorum ve buna hâlâ alışamadım. Bu tür şeylere alışamamak beni çok korkutuyor. Mesela TV'den Digiturk'ü ayırmak, yerine DVD oynatıcısını eklemek, bir de bu arada kolonları çalıştırmak filan... Beyaz kablo, kırmızı kablo, sarı kablo... Her biri birbirinden alımlı 3 güzel kablo... Sarıyı sarıya, kırmızıyı kırmızıya, beyazı beyaza takmak yeter sandın. Aldanırsın. Zira illaki bir tanesini açıkta bırakmak gerekiyor. Ve hangisini dışarda bırakmak gerektiğini hep unutuyorum. Peki ya o kullanılmayacaksa, ne diye hayatımda yer alıyor? İşte buna yanıt aramayı çoktan bıraktım, sevgili dostlarım.


Yerde uzanan kablo mezarlığının temizlik işlemleri sırasında yerinden kaldırılması, silinmesi, yeniden yerleştirilmesi var... Kabloları kaldırmadan temizlik yapıyorsanız, arada bir TV izlerken şöyle bir kablolara uzanıp o gizemli dünyada hükümdarlığını süren mini kasabaya bakmanızı salık veririm. Türk kadını temizlik yaparken kabloları affetmez!

Kablosuz bir dünyanın hayalini kuruyorum. Her şey tıkır tıkır olsun.

Neyse, işte ben bu tür zorluklar yaşarken hep mesela 20 sene sonra ergenliğe giriş yapmış melek yavrularım (ki ergenliğe girmiş çocuklarımı ancak ben melek farz ederim herhalde..) benimle çok dalga geçecekler diye düşünürüm. Yeni çatlamış sesini titrete titrete bana "ANNOO! KAÇ KÖZ ANLATTIM ANLAMADIN YAA!" diyecek evladımın alnını karışlarım yalnız, onu da belirteyim. O terlik ayağımdan çıkmasın! Serseriler!