
Her gün yazacak yeni bir şeyler bulabilen insanları çok kıskanıyorum. Sevgi olsun, nefret olsun, aşk olsun; bunları her gün en güncel hâlleriyle yorumlayarak gezdiği yerleri anlatan insanları, yapılan politik yorumları, şunu yedim, burada şunu içtim bildirilerini. Düpedüz kıskanıyorum. Hatta bizzat şahısların kendi fotoğraflarıyla süslediği yazıları daha da kıskanıyorum. Onu da yapamam, yapmam çünkü; ziyaretçi sayısında belli bir artış getireceğini bilsem bile.
Oysa ben de bir şeyler yaşıyorum evet: gazeteleri nefretle okuyor, sonra akşamları pürkahkaha buluşmalar gerçekleştiriyorum, ben de seviyor, ben de iş'te birbirinden komik an'lara tanıklık ediyorum. Benim de iş'te çok sevdiklerim, nefret ettiklerim var; ama bahsedecek gücüm, isteğim, belki tarzım yok işte.
Sonra insanların "babyshower" fotoğrafları... Bunları kıskanıyor muyum diye uzun uzun düşündüm. Birbirinden zengin insanlar, pahalı mobilyalarıyla döşenmiş evlerinde konsept partiler düzenliyor, doğmamış bebeklerine birbirinden şirin ve marka tulumlar, svetşörtler topluyorlar. Evet, bunları ilgiyle karışık bir tiksintiyle takip ediyorum. Tekrar ediyorum: bunları kıskanıyor muyum diye de düşündüm. Bir sonuca varamadım. Ama gerçekten çok sevmediğim, bazı bazı tanımadığım insanların, kadınların, derisi gerilmiş göbeklerine yapılan zumları, göbekle kompozisyonlanmış obje fotoğrafları filan... O fotoğraf karesinin içine girip "NE YAPIYOSUNUZ ALLAH AŞKINA?!?!?!?!" diye sormak istiyorum. Silkelemek istiyorum her birini. BU NE ÖZENTİLİK? çığlıklarıyla çimdiklemek istiyorum kadınları. Ve onların, "Canım bebişimiz, mis kokulu miniğimiz Cerenimiz, vb." tarzı yorumlar bırakan sevimli arkadaşlarını.
Ahh evet, demokratik ülke, herkes istediğini yapsın evet evet, ama elimden gelen bir şey yok. Ve ben bazı şeylere karşı çok güçlü nefretler besleyebiliyorum. Şunun da farkındayım ki; benim yılbaşı süslemelerine olan düşkünlüğüm de başkalarına özenti, tuhaf gelecek. O hâlde derim ki, benim derdim simle, ışıkla, mis kokulu mumlar ve kokinalarla. Ne İsa'nın doğum günüdür kutladığım, ne de arkadaşımın henüz doğmamış bebeğidir kutsadığım.
Bu arada, kıskanmak demişken, Nahit Sırrı Örik'in KISKANMAK adlı bir kitabı vardır, MÜTHİŞTİR! Demirkubuz'un Kıskanmak filmi, buradan gelir. Ancak ne yazık ki kitaptaki kıskanma psikolojisinin yüzde birini bile verememiştir. Belki bir gün okur, beni anarsınız.
Eyvallah.