16 Nisan 2013 Salı

KIYMALI KAŞARLI

"Gündüz vakti evde olmak ne güzel!" instagram'ı...

Bir hafta içi gecesi ve saatler 3’e yaklaşıyor. Yakın bir arkadaşımla içeride takılmaktan sıkılmış, en sevdiğimiz barın kapısının önündeki merdivenlere oturuveriyoruz. Yanımızda 50’li yaşlarında 2 adam. Önce laf atıyor birisi, dili dönmüyor alkolden. (Ben inanılmaz ayığım çünkü!) Neyse ben gıcık oluyorum adama, galiba o yaşta bize asılabilme cüretine sinirleniyorum. Sohbete nasıl devam ediyoruz bilmiyorum; adının Hikmet olduğunu öğrendiğim adam, yanındaki adamı göstererek, “Mesela benim 20 yıllık hayat arkadaşım İlyas…” gibi bir cümle kuruyor. İlyas’ın kendi kadar entelektüel olmadığından dem vuruyor; ben, dünya üzerinde yaşayan en yaşlı “eşcinsel” çiftle az önce tanışmış olmaktan şaşkın…

Asilik, rakçılık, emoculuk, efendime söyleyeyim mini etek sevgisi veya Justin Bieber tutkusu nasıl belli bir yaşa kadar sürecek şeylerse, “gay” olmak da sanki bir noktada bitiverecekmiş gibi bir algım varmış demek ki benim de!. Ne kadar saçma! Ne saçmayım!

Entelektüel adam vs. O kadar da entelektüel olmayan adam ilişkisi ilgimi çekiyor, alkolün verdiği de taşkınlıkla, Hikmet Abi’ye, “Siz şiir seviyorsunuz; ama İlyas Bey sevmiyor değil mi?” diyorum. Hikmet Abi, “Ayyynen öyle!” diyor.  “Ama”, diye ekliyor, “Bu yıllar boyunca çok şiir okudum, en beğendiğim şiir İlyas’ın benim için yazdığı şiirdir.” İlyas’ın kendisi için yazdığı şiiri okuyor, kelimelerini seçemiyorum, dili dolanıyor. Ama mutlu işte! Birisi, Hikmet Abi için şiir yazmış.

Haftalar sonra, yine aynı bardayım. Sigara molası için dışarı çıkıyorum. Dev topuklu ayakkabılarım buraya pek uygun değil. Ama Kral TV Müzik Ödülleri Çilesi’nden zar zor buraya attım kendimi, mazur görün. Oturuverdim barın önündeki merdivenlere, İlyas ve Hikmet Abiler orada… 2 selam sabah. Curt diye bir genç kız oturuyor yanıma, İlyas Abi benimle tanıştırıyor: “Kızım. Benimle çalışıyor.”

Kız benden 2 yaş büyükmüş. Bir kızı da Hikmet Abi’nin varmış üstelik. O benimle yaşıtmış. Vay Memet yahu, diyorum, millet ne babaların travmasını yaşıyor, yaşamış! İçeri girdim, çıktım. Hikmet Abi yalnız. Ben de arkadaşımı kaybettim, nerede merak ediyorum. Hikmet Abi’nin yanına çöküverdim; İlyas’ı sordum. “Kız gelince… Gitti işte. Kızı gelince… Hiçbir şey aynı olmuyor. Gidiyo musun?” dedi.

- Hiç gitmek istemiyorum. Ama arkadaşım çok istiyor. Ama sanırım beni bıraktı gitti. Bulamıyorum.

“Arkadaşın gidelim diyorsa, git. Burada 2 şarkı fazladan dinlemeye değmez. Git, durma.” diyor.

Yanımdaki bilmem kaç yıllık üniversite arkadaşım olmasa çok romantik bir andayız belki… Zaten, “Pislik, beni beklemeden bindi mi acaba taksiye?” endişelerim de tüm romantizme engel. Ne, bar kapanmadan 2 şarkı daha dinleme keyfini uğruna feda edebileceğim biri olmadığı gerçeği, ne de evine tek başıma nasıl döneceğim korkusu… Midem gurulduyor, basıp gitmeseydi şu pidecide bi’ kıymalı kaşarlı bölüşürdük gerçi.

4 yorum:

deryik dedi ki...

haşşööleeee.

Adsız dedi ki...

Ee yani jelatin tamamdir...

Adsız dedi ki...

Kim kiminle nerede oynardik eskiden ve oyundakilerin hayal gucune gore oyuna renk gelirdi.
Simdi de deli gibi seni okuyorum ve olaylari senin hayal gucunle harmanlayarak bize aktarmani seviyorum.
Hep yaz, yasamadiginda da uyduruver noolur

Adsız dedi ki...

Son paragrafla uzun zamanki sessizligin ardindn kullerinden dogdun adeta ;)