4 Ocak 2011 Salı

DARK AMBER

Sordu, "Kim bu romantik serseri?"

Televizyondan hunharca dizi izlediğim günleri gözyaşlarıyla geride bıraktım. Sebep? Ne yazık ki o ağır aksak hâller, yanlış anlaşılmalar, fonda birbirinin aynı müzikler eşliğinde Boğaz manzarasına dalıp gitmeler filan... Artık ruhumu sıktı. Zaten çok uzun zamandır fakirli dizileri de izleyemiyorum. Aşk Yakar'ın sadece Astoria'nın loftunda çekilmiş Ece Sükan'lı kısımlarını izlediğim gibi, Aşk-ı Memnu'nun "Laz balıkçı"lı sahnelerinde de mütemadiyen kendime kola almaya, efendime söyleyeyim şampanya kadehine maden suyu doldurmaya filan mutfağa gitmiştim. Öyle Bir Geçer Zaman Ki'nin tek ilgimi çeken yanı Aylin'li Soner'li sahnelerdi; o da sarpa sardı. Hayırlısı.

Bi' de bizde "dizi soundtrack"i kültürü bir türlü oluşamadı. Bak hükümet gibi dizi Nip / Tuck'a, o diziden en az 5 CD çıkar. Yahu bitli Lost'ta bile 3-5 FARKLI şarkı kazınmıştır beynimize! (Yu'oool Evribadi!) Oysa şaşkın S.inem Kobal'ın ne zaman bi' tarafı tutuşsa, fondan basıyorlar: "KAAAA-L HEP AYAK-TA KAAAL!" Çok salaksınız. Neyse. Küçük Sırlar'ın tek iyi yanı, zenginli dizi olması. İçer gibi izliyorum.

Dolayısıyla artık DiziPort benim favori televizyon kanalım. Kâh Fatmagül'ün Suçu Ne? kâh Fringe takılıyorum. Bu arada Fringe, Lost'tan kesinlikle daha güzel bir dizi; ancak sanırım memeli kadın kontenjanı kısıtlı olduğu için Amerikanya seyircisi kendini verememiş. Cuma'ya almışlar. Bundan dolayı Hanımın Çiftliği'ne benzer gözle bakmalı mıyız, bilmiyorum.

Akşam eve geldim, ev arkadaşım yok. Antibiyotiğe başladım, dolayısıyla ne arkadaşıma aldığım ancak 31 Aralık'ta hediyeleşemediğim için bir türlü veremediğimden dayanamayıp 2 kadeh içtiğim viskiyle, ne de yine yılbaşında alıp soğuk olmaması sebebiyle keyfini süremediğim şampanya şişesiyle teşrikimesai kurabildim. Şampanya dediysem, aklınıza bir Moet gelmesin. Ha, Moet de içiyorum yeri geldiğinde. Neyse, özenip almışız bir şişe Kavaklıdere Altın Köpük. Zaten babamın sözü var; nişanımda bir Moet açmaya... Dolayısıyla ben de vurdum kendimi portakala, antibiyotiğe, maden suyuna. 3 bölüm Californication izledim.

Fakirli dizi izleyemememin yanı sıra, sanırım ben California'lı dizi de izleyemiyorum. Hatta Sex and The City'nin bile en ısınamadığım bölümleri Los Angeles'ta çekilmiş olanlarıdır. Bi' de ortamın güneşinin san'at'a olan etkisinden midir nedir, dayamış yönetmen sarı ışığı. Bizimkiler de aynı şeyi Mardin'li, Kapadokya'lı dizilerde yapıyor. Onları da izlemiyorum. Asmalı Konak'ın en sevdiğim bölümü, New York'lu ilk bölümüdür. Keşke New Yorker Nurgül'ün taşraya alışma çabalarından çok, karakaşlı Özcan Deniz'in New York'a alışma çabalarını izleseydik. Neyse. Ben New York'a taşınacağım bu arada. Hayırlısı.

8 yorum:

Adsız dedi ki...

Bu New York'a tasınma isi ciddi mi?

Adsız dedi ki...

yoksa sadece bir esinti mi:)))

jelatin dedi ki...

Ciddi ciddi. İnşallah maşallah.

deryik dedi ki...

ah kafam, ah kafam yani. taş içindeyim.

Adsız dedi ki...

ahahaha romantik panter kalecimiz volkan demirel #1

Adsız dedi ki...

Celatin Teyze, "Ayakta Kal" adlı güzide eserimizi -lâyık olmadığı halde- yerin dibine sokmuşsunuz, size konuya istinaden bunu tavsiye ediyorum. Rumuz: Fakiriniz.

jelatin dedi ki...

Adsız Son, inanır mısınız konuyla zerrrrre bağlantısını kuramadım bu nadide fıkranın. Ama zaten ben genelde Hoca Nasreddin'le herhangi bir akıl ve gönül bağı kuramam.

Adsız dedi ki...

New York'u senin gözünden görmek hoş olacak, eğer şehirle ilgili yorumlarını burada bizimle paylaşırsan.

Belki mesele zenginli dizi de değil de, hayatımızda olmayan heyecanı dizilerde bulamamak. Sedat Yalçın-Buket Hazal çifti çok zengin değildi ama acayip bir hayatları vardı; Kara Melek Yasemin Saylan da zenginliğini pek göze sokmamıştı, Jaguar'ı değil Hyundai'si vardı. Ama izlerken bayılırdık. Hatta Serseri Ömer (ie Okan Yalabık) bildiğin fakirdi, ama izlediğim en güzel Türk dizisi onun etrafında dönmüştü.

Şimdiki dizilerde orta halliler fenalık geçirtecek trajediler yaşıyor; zenginler de, nasıl desem, fazla ve amaçsızca zengin. Orijinallik yok. Romans yok, charm yok. Asıl bu eksik hayatımızda ama bunu bize veren yok.