
Merhaba Sevgili Okurlarım,
Bugün sizlere, hemen her gün, daha doğrusu
akşamüzeri, orada burada / alışveriş merkezlerinde gördüğünüz bir
fact'ten söz edeceğim. Birazdan niçin,
"..daha doğrusu akşamüzeri.." gibi bir parantez açtığımı anlayacaksınız. Sabırsızlıkla koltuklarınızda kıpırdandığınızı,
"Haydi Jelo! Paylaş bizlerle yaşamın sırrını!" dediğinizi duyar gibi oluyorum.
(Özellikle sen, sabah latte'sini alıp ofisteki dizüstü bilgisayarının karşısında güne Jelatin.blogspot'la başlayan İpeksi E.!)Öncelikle, The Others'ın Nicole Kidman'ı edasıyla sorayım:
Are you sitting comfortably? Then I'll begin.The Evhanımı Freshliği, diye bir şey duydunuz mu? Belki de,
Evhanımı Tazeliği? Bilemiyorum. Bir süredir çevremde görüp de bir türlü konumlandıramadığım şeyin adı bu. Kesinlikle.
The Evhanımı Freshliği.
Sabahları makul bir saatte kalkmış veya erken bile kalksa çocukları okula / kocayı işe gönderdikten sonra uykusuna devam etmiş, ardından hafif bir kahvaltı esnasında gündemi Yılmaz Özdil'den takip etmiş, üstüne kahvesine bir komşusunu eşliklendirmiş, belki duşunu almış, hafif bir makyaj yapmış, kuaförde saçını şöyle bir fönlettikten sonra (fönsüz gezmez çünkü) arkadaşlarıyla orada burada, kafede / restoranda buluşmuş, çoğu zaman öğünleri birbirine karıştırmış, geç öğle yemeği yediği için muhtemelen akşamı hafif bir meyve salatasıyla geçiştirecek kadınlardan söz ediyorum. Suratında hiçbir şekilde yorgunluğun izi bulunmayan, yetişecek
"to do list"leri olmaması sebebiyle çatık kaşlardan bağımsız, makyajı maksimum üç saat tazeliğindeki kadınlardan.
Normal mesai saatlerinde çalışıyorsanız eğer, günortasına doğru parlayan burunlara, makyajı katlanmış göz kapaklarına, uçup gitmiş allıklara, dağılmış / akmış göz kalemlerine, sabahki yoğunluğundan eser kalmamış parfüm kokularına alışıksınız demektir. Bazen aynalardan kaçar, hâlâ sabahki tazeliğinizi koruduğunuzu zannedersiniz. Ne zaman ki bir akşamüzeri yolunuz eve yakın bir alışveriş merkezine düşer, yanınızdan ışıl ışıl bir kadın geçer; o zaman fark edilir aradaki fark. Siz, onlar gibi değilsiniz!
Şimdi böyle yazdım diye, aklınıza bakımsız, fönsüz, toynak gibi tırnaklarla gezdiğim gelmesin. Cidden yapabileceğimin en iyisini yaptığımı sanıyorum. Her duş sonrası gittiğim kuaförü, kalıcı Brezilya fönüyle değiştirdim, eskiden canım ne zaman isterse yaptığım manikürcü ziyaretlerini
1.5 haftada 1 gibi bir düzene oturttum. Ojem tam, parfümüm iş arkadaşlarımın başını ağrıtacak tazelikte! Ofise makyajsız gelip, öğlene doğru tuvalete makyaj çantasıyla giden kadınlara içten içe kızacak kadar da genişim üstelik! Ama yine de, günboyu bilgisayara bakmanın, yetersiz uykunun, alakalı alakasız insanlarla günboyu iletişimde olmanın bir bedeli var. Ki ben, muhtemelen ofis ortamı konusunda, şanslı azınlıktan biriyim. Ama yine de olmuyor, hiçbir şey bana o Evhanımı Tazeliği'ni kazandırmıyor.
Saat 21.30. Eve geldim, yemek hazırladım. Karnımı doyururken bir bölüm How I Met Your Mother, bir bölüm Desperate Housewives izledim. Ojelerimi çıkardım. Şimdiyse duş alıp, ojelerimi tazelemem gerekiyor.
Bugün biri bana şakayla karışık laf sokmaya çalıştı. Kafaya taktığım ve çok güzel olmasını istediğim bir şeyi ima ederek, alttan alta laf sokmaya çalışarak, aklınca hırsımla dalga geçerek...
En umursamaz hâlimi takınıp,
"Yoo, tatlım," dedim,
"Ben İstanbul'a zengin koca bulmaya geldim."