21 Mart 2011 Pazartesi

ANNETTE BENING MÜTHİŞ BİR KADIN

Fotoğrafların çok iç karartıcı Jelatin! yorumunu da aldıktan sonra, fotoğraf seçmek hayli güç oldu. Neyse.. Bir süre daha Iphone'un Instagram uygulamasından çıkan birbirinden sanatsalmış gibi görünen fotoğraflarla günümüzü gün edeceğiz. Sanat dediğin de ne kolay, ne hap bişi artık.. Elalemin tonla emek ve para harcayarak oluşturduğu şeyi, sen dandik makinenle hallediver. Olacak iş değil.

Bugün, şöyle bir yazdıklarıma baktım da.. Sanki hep mutlu, hep eğlenceli, hep bir neşe hâli...

Hani eskiden, hayli depresif bi' şekilde kustuğum şeyler olurdu buraya. Okulda karşılaştığım zorluklardan (ki bu zorluklar aslında kıçımın sıkıyı görüp, rahata duyduğu özlemden ibarettir), kendimle iç hesaplaşmalarıma, kendimi yalnız hissettiğim anlardan, babamla hesaplaşmalarıma kadar... Her şeyi, hemen her şeyi kafaya takacak bir yapıdaydım. Belki şımarıklıktı, belki gerçekten de kendimi bir türlü TAM hissedemiyordum. Bilmiyorum.

Biri bana, fikirlerine hayli saygı duyduğum biri, çalışmaya başladıktan sonra, "Önce kendini babana ispat etmeye çalışmaktan vazgeçmelisin." demişti. Sonra ben, acaba kendimi babama mı, yoksa KENDİME mi ispat etmeye çalıştığım üzerine çok düşündüm. Her, hasta tavuk gibi düşündüğüm zamanlarda olduğu gibi, bir sonuca varamadım.

Yaptığım işleri seviyor muyum? Zaman zaman. Yaptığım işe güveniyor muyum? Bazen gereğinden fazla. Bazen yerlerde sürünüyor güvenim. Ama en çok, yaptığım işin başkaları, daha doğrusu üstlerim tarafından nasıl görüleceği konusunda yoğun kuşkularım oluyor. Evet, üstlerim beğeniyor işlerimi. Ama ben, "Nasılsa basit, önemsiz bir işti. Ne versem beğenecekti... Zaten önemsiz bir iş olduğu için bana verildi..." çıkmazına düşüyorum. Zaman zaman...

Daha güzel şeyler hayal ediyorum. Daha çok para kazanacağımı, daha saygın bir noktada olduğumu düşlüyorum. İş için yurt dışına çıkacağım zamanların, ay sonunu rahatça getirebileceğim ayların, mevsimlerin hayalini kuruyorum. Neyse... Bazen korkuyorum. Dolup dolup taşmaktan, taşınca herrr şeyi bırakıp içime kapanmaktan korkuyorum. Bu sabrın, sebat hâlinin, sükunetin bir gün son bulmasından, açıkça söyleyeyim, deli gibi tırsıyorum. Dillendirmekten çekindiğim daha nice unsur gibi, bunu da dillendiremiyorum.

Günler akıp gidiyor. Yaz geliyor.
Bir ara baharlık 3-5 parça bişi almak için alışveriş merkezi yollarına düşmek gerekiyor.
Bir yaz parfümü edinmeye ise pek az kaldı!

İçli içli yazdığım yazıyı böyle saçmalayarak bitirdim ki; dillendirmenin tehlikesi kalksın ortadan.

Şaka yaptım. Her şey güzel. Çok güzel.

4 yorum:

mz dedi ki...

Ben de yaz -daha dogrusu dort mevsim- parfumu arayisindayim. Ne zormus.

jelatin dedi ki...

let's keep in touch. böylece parfüm kararlaştırırız.

Adsız dedi ki...

pıff...işte dünyanın parfüm acizi insanı burada. bir hadi bilemedin iki parfümün olsun onları da dörttt mevsim kullan : yaz-kış ayırt etme. rezillik valla benim ki...

arjantin

Adsız dedi ki...

seni çok seviyorum. hayata darılmaya, ya da yorulmaya başlamışsın gibi geldi, içim burkuldu. senden 5 yaş büyüğüm ve ankaradan istanbula gidip seninkinden çok daha fazla ve acı veren acabalarla dolu bir 2,5 yıldan sonra Ankara ya geri geldim. Hepsi geçiyor inan. Ben de bu dağların nesine geldim demeyi bırak, ne olacaksa oluyor, ama parlak zekalar bir gün hak ettiğini gerçekten buluyor meraklanma. o çalışmakla ya da zeki olmakla bişey olmuyor diyenler zeki olmayanlar yada tembel olanlarmış bunu öğrendim 8 yılın sonunda emeğimin karşılığını fazlasıyla almaya başlayınca. haa sadece yavşaklıkla bi şey olanlarda var onu hiç kurcalama yapacak bir şey yok...