Görseli aylar evvel, Çağrı'yı internet yoluyla taciz etmek üzere indirmiş, hedefime ulaşmışım. Masaüstünde durduğunu bile unutmuşum.
Paraya kıydım, gittim en güzelinden bir Arçelik Mini Fırın aldım. Mini fırınsız olmuyor, hafız. Nerede o eski evimde yaptığım nefis sabah pizzacıkları, fırına verdiğimiz şinitzeller...
Eğer beyaz eşya alışverişine çıkıyorsanız, dükkânlarda gergin hissetmenize hiç gerek yok. Çünkü satış elemanları biliyor ki hiç kimse laf olsun diye mini fırın kapaklarını açıp incelemez. Bu bir dudak parlatıcısı değil, parfüm tester'ı değil, iç çamaşırı hiç değil... Hepsi niçin orada bulunduğunuzun, gerçekten evde bir mini fırına ihtiyaç duyduğunuzun farkında! Dolayısıyla herkes kibar, herkes en güzel böreği kurutmadan pişirebilenin elindeki the fırın olduğunun bilincinde. Ben de Akmerkez'deki bilimum beyaz eşyacıları gezip, tek tek mini fırınları inceleyip, Samsung'dan aldığım red cevabı üzerine, utanmadan, "Ne yani? Sizde mi mini fırın yok? Yoksa Samsung mu mini fırın üretmiyor?" cümlesini kurup bir edayla dükkânı terk etmemin akabinde, tercihimi Arçelik'ten yana kullandım. Fırınımı mutfağın zeminine bıraktıktan sonra açılışı özlediğim lezzetlerle tanıştırmak üzere Migros yoluna vurdum kendimi. Bir miktar sarıkanat, nefis salata malzemesi, yağlı kağıt...
Yağlı kağıdı tepsiye serdikten sonra, balıkları özenle yerleştiriyor; doğradığın soğanları hayvancağızların karınlarına sokuşturuyorsun. Biraz kekik, biraz sıvı yağ. Hoooop, fırına... Nar ekşisi Mersin'den, organik. Zeytinyağı, sülalemin emeğiyle işlenmiş, organik. Bu şekilde, Ankara'nın geleneksel Pazar Balıkları, İstanbul'da da yerini buldu. Kadehimi anne ve babama kaldırıyorum.
Eğer beyaz eşya alışverişine çıkıyorsanız, dükkânlarda gergin hissetmenize hiç gerek yok. Çünkü satış elemanları biliyor ki hiç kimse laf olsun diye mini fırın kapaklarını açıp incelemez. Bu bir dudak parlatıcısı değil, parfüm tester'ı değil, iç çamaşırı hiç değil... Hepsi niçin orada bulunduğunuzun, gerçekten evde bir mini fırına ihtiyaç duyduğunuzun farkında! Dolayısıyla herkes kibar, herkes en güzel böreği kurutmadan pişirebilenin elindeki the fırın olduğunun bilincinde. Ben de Akmerkez'deki bilimum beyaz eşyacıları gezip, tek tek mini fırınları inceleyip, Samsung'dan aldığım red cevabı üzerine, utanmadan, "Ne yani? Sizde mi mini fırın yok? Yoksa Samsung mu mini fırın üretmiyor?" cümlesini kurup bir edayla dükkânı terk etmemin akabinde, tercihimi Arçelik'ten yana kullandım. Fırınımı mutfağın zeminine bıraktıktan sonra açılışı özlediğim lezzetlerle tanıştırmak üzere Migros yoluna vurdum kendimi. Bir miktar sarıkanat, nefis salata malzemesi, yağlı kağıt...
Yağlı kağıdı tepsiye serdikten sonra, balıkları özenle yerleştiriyor; doğradığın soğanları hayvancağızların karınlarına sokuşturuyorsun. Biraz kekik, biraz sıvı yağ. Hoooop, fırına... Nar ekşisi Mersin'den, organik. Zeytinyağı, sülalemin emeğiyle işlenmiş, organik. Bu şekilde, Ankara'nın geleneksel Pazar Balıkları, İstanbul'da da yerini buldu. Kadehimi anne ve babama kaldırıyorum.
4 yorum:
afiyet olsun.
şerefi anne ve babaya kaldırmak?!
kadeh, kadeh.
Ama oldu mu bu sarıkanat? Sarıkanat ve çinekop yumurta bırakacak olgunluğa erişememiş lüfer yavrularıdır. Tek bir sarıkanat yemek yüzlerce lüferin doğmasına engel olmak demektir. Lüferin soyu tükeniyor, etraf çın çın çınlıyor. 24 santime ulaşmamış lüferin satılmasına engel olmak için kampanyalar yürütülüyor. Önceden bir şekilde duymadıysanız şimdi duymuş oldunuz. Açgözlüler satıyor, iş tüketiciye düşüyor. Lütfen balıkların kralının yok olmaması için sarıkanat ve çinekop yemeyin.
çinekop ve sarıkanat tehlikesini, biliyorum. ciddiyetini de anlamamak mümkün değil. o gün balık alırken tavsiye için arkadaşımı aradım, "sarıkanat güzeldir bu mevsimde." dedi. "e dedim hani sarıkanat yemiyorduk?"
"e yemeyeceksin de yeni mini fırın'ın şerefine bir seferlik kaçamak yapabilirsin." dedi. aldık. bir daha da almadık.
Yorum Gönder