25 Nisan 2011 Pazartesi

A SINGLE MAN VE BAŞKA ŞEYLER


En sonunda eve buz kırma makinesi alacağım, o olacak. Gerçi bu işi biraz rahatlattım denebilir... Evvelinde, buzları bir buzdolabı poşetinin içine dolduruyor ve mutfaktaki kolona, "Salla salla, vur duvara!" kayıtsızlığında, geçiriyordum. Tabii ki bazı buz küpleri tam anlamıyla bölünmüyor, dolayısıyla Martini keyfim çok da istediğim gibi olmuyordu. Ne mutlu ki benim gibi saçma insanların da zeki arkadaşlar olabiliyor. E., mutfak tezgâhının üzerinde gerekli darbeyi yapabileceğimi anlattı. Artık tezgâha ikiye katladığım havluyu seriyor, buz küpleriyle dolu poşete bu havlunun üzerinde sürahiyle darbeler indiriyorum. Şu anda sağ yanımda Martini kadehimle sanki Ritz Carlton Floransa'da keyif çatan Bond kızıyım, adeta!

En sonunda A Single Man'i izlemiş bulundum. Çok affedersiniz, ben bu filmi bildiğin Tom Ford'un gençliği, kariyerine başlangıcı filan sanıyordum. Cehaletin bedeli... Hatta bildiğin, bir müddet, Colin Firth elinde kara kalem, tasarlamaya başlayacak, önümüzden geçen kostümlere iç geçireceğiz filan sanıyordum. Gerçekten çok utanıyorum; ancak bunu da saklayacak değilim şu an.

Nitekim, filmin bir Tom Ford biyografisi olmadığını anladığım anda, kafayı sempatik mavi gözlü erkek öğrenciye taktım. Bir yerden tanıyor olmalıydım. Tahminlerim ne mutlu ki doğru çıktı! Kendisi, ahh o çok sevdiğim, About A Boy'daki çocuk, Marcus'tu. Onun adına çok sevindim. Çünkü, bilirsiniz (ulusal kanal dublajı tonlaması var bu kelimede!); çocukluğunda sempatik, şirin olan insancıklar, ergenlikle beraber hayalkırıklıklarına sebebiyet veren ifadelere bürünürler. (Bkz. Macaulay Culkin..) Ancak Nicolas Hoult, yani işte zamanında About A Boy'da oynamış olan çocuk, gerçekten, pırıl pırıl, güzel bir insan olmuş. Pırıl pırıl, kelime anlamıyla. Parlak...

Ayrıca Match Point'teki güzel adam da burada! Güzel adam dediğim, tabii ki paçoz tenis hocası değil.. Köklü ve zengin bir aileden gelen abi-kardeşin, "abi" olanı. Kendisini uzun zamandır beyazperdede göremiyordum... Matthew Goode... Bu ismi hafızanıza iyi kazıyın hanımlar beyler; zira adını daha çoook duyacakmışız gibi duruyor. ;) Hehehhe. Tabii ki burada da hayli Hıncal Uluç'um.

Bu arada Julianne Moore hakkında da iki çift lafım var. Gerçekten, Julianne Moore'u hayatım boyunca hiç sevemedim. Kids Are All Right'ta da sevmemiştim, önceki kepazeliklerinde de.. Ağzı pek kapanmayan, dolayısıyla sürekli "şaşkın" bir ifade veren kadınlardan hazzetmem. Biraz, aval durduklarını düşünürüm.

Sevgiler,

2 yorum:

Adsız dedi ki...

hele ki "kepazelik" demeden önce, haddi bilmek lazım bazen.

jelatin dedi ki...

mevzu ünlülerse, "had bilmeyi" pek umursamam adsız ya..