21 Mart 2012 Çarşamba

SANKİ...

Neden sonra bir gün bu kız parmağında bir yüzükle çıkageldi. Sevindim, sarıldık, kendimize birer kadeh Martini koyduk, ince birer dilim limonla... (Benim şu an yaptığım gibi... Demek istiyorum; ama değil. Yeşil çay içiyorum.) Evleneceğim, Londra'ya taşınacağım diyordu. Ben salak gibi gülümsemeye devam ediyordum. Hani sanki ikimiz de aynı anda aynı adamla evlenecektik. Birlikte, bu evi bırakıp O adamın yanına Londra'ya gidecektik... Tabii ki böyle bir şey olmayacağı gerçeği Martini kokteylimin bilmem kaçıncı yudumunda dank etti kafama. O gece kederden şişeyi bitirmişim.

Şaka şaka. Kısa yollu neler yaparız diye düşünüp küçük planlar yaptık. Bu kiraya bu evde oturmak istemezdim. Birini almak, tabii ki istemezdim! Çünkü birtakım şeylerim vardı kafamda ve başkasıyla katiyen oturamazdım. Birileri bana, "Düşünme yahu, hiçbir uçak havada kalmaz?!" derken, ben kendi kendimi bir şekilde hep rahatlattım. Öyle olmalıydı. Kafamı yormamalı, içimi sıkmamalıydım. Tabii ki mide ağrılarım oldu, ama bundan kimseye bahsetmedim. Ağzımdaki laf hep aynıydı: "Yahu, kafama takmıyorum ev işini. İllaki son dakikada süper bir şey çıkar!" 

Bu arada 1-2 ev gezdim. 50m2'lik gecekondudan bozma yerlerin sırf Akaretler'de diye kira yönünden çılgın atmasına şahit oldum. Bu arada ben bu kızın düğününde dans ettim, gözlerimin önünde benden ayrılıp o adamla evlenmesini izledim, düğün pastasına gözyaşlarımı akıttım filan... Yok bee! Deli misiniz? Ağlamadım tabii ki. Manyak eğlendik o gece!..

Sonra acayip bir şey oldu. Ben terfi aldım, kariyerimi nihayet bir yola sokmuş gibiydim ve ta-taa yanıma birini buldum. Bu evde kalacaktım.

Derken geçen hafta bir gün, bu kızın annesi geldi. Şarap içip, gülüyor, eğleniyor, biri-birimizle şagalaşıyorduk. Bunlar bir yandan koli yapıyorlardı da ilgilenmiyordum. Onun veda gecesi düzenlediği gün ben gece 01.00'e kadar çalışmaktaydım, dolayısıyla resmi bir veda edildiğinin hâlâ farkına varamamıştım. Ertesi gece, o gitmeden bir gün önceki gece köpüklü Martini içtik. Şampanyamsı.

Yattık uyuduk. Vedalaşmaları hiç sevmem. Sarıldık. Hemen kaçtım evden.

Gün böyle geçiverdi... Akşam evime geldim, bir süreliğine benim olan eve... Mutfağa girdim. O notu gördüm. Gözlerim doldu. Ağlamadım tabii ki. Ama işin sonu odur ki dostlar, ben hem şahane ev arkadaşımı, hem de çok yakın bir arkadaşımı gönderdim gurbet ellere. O bana akıl fikir vermeden, Migros'ta akşama birlikte içer, kederleriniz diye şarap seçmeden, nasıl olur.. Nasıl geçer günler.. Lenslerimi çıkardıktan sonra deli divane gibi gözlüklerimi aramama kim yardım eder, bilemiyorum.

5 yorum:

Adsız dedi ki...

Üzülme...

jelatin dedi ki...

Yok yani, sevgilim beni bırakıp gurbet ellere taşınmıyor. Dolayısıyla şarkı biraz yersiz olmuş. Bu şarkıyı dinleyip dinleyip ev arkadaşımı düşünürsem de ben yersiz olurum. Tövbe.

Adsız dedi ki...

Sevginin türü var mıdır Jelatin Hanım? İnsan sevgilisini başka, ev arkadaşını başka mı sever?

Üzülme dedik beğenmedin, o zaman üzül bakalım :(

mermaid dedi ki...

Ben pek aglamamaya çalıştım. Yani bencillik olur ya, onun sevincinden kendine uzuntu çıkarmak. Ama şimdi yağdı yağmur. Oh kocaman damlalar. Çok uzgunum Jelatin. Insan çok özlüyor ya, acaip özlüyor. Çok fazla şeyim o benim.
Içimi de buraya döktüm.
Sizin evin pizzasi ne kadar güzeldi:)

deryik dedi ki...

İnternetsizlikten, anca şimdi okudum tabii. kafama kafama. öperim, şerefe kadeh tokuştururum!